YAZI: Sorular, Bombalar ve Sofralar
Her zaman böyle miydi dünya? Yoksa zaman zaman dalgalanmalar mevcuttu da biz mi kendimizi daha iyi ve güzel bir yerde hissediyorduk? Kendi içimize döndükçe dışarıyı ihmal mi ettik? Bireyselleşmeye kanalize olmanın bizim için bedelleri ne oldu? “Biz”i kaybettik mi? Yoksa hala burada mıyız?
Yıkımlar yaratıcı olmadıkça, bedelini masum olanlarımız ödüyor. Yaratım iyi ve güzele dönük olmadıkça, yaratsa da bir faydası ve bereketi olmuyor. Neyi nasıl yaptığımız, yaparken neye nasıl dokunduğumuz o kadar önemli ki…
Yaklaşık iki asırdır tarım sisteminin doğa ve insan için olumsuz yönde “dönüştürülmesine” şahit oluyoruz. Sözde “Yeşil Devrim” süreciyle başlayan sancının günümüzde bizi getirdiği yer oldukça karanlık. Ve o karanlıkta sesleniyoruz, çöken sisten çoğu zaman seslerimiz birbirimize ulaşmıyor. Bir de mekanizmalar var üzerimize her an çökmeye hazır. Kontrol delisi sistemin kıskaçları bir taraftan üreticiyi, bir taraftan tüketiciyi tutup çekiştiriyor. Sonra kafamızı çeviriyoruz, uzaklara bakıyoruz, Gazze’de karnını doyurmak için ebegümeci toplayıp pişiren insanlar var. İnsan eliyle gıda ulaşmıyor. Doğanın bereketi hala yaşam için umut oluyor. Yaban, insanı beslemeye devam ediyor. Yabandan uzaklaşmak açtı başımıza bu belayı, tarımla başladık, ölçüsüzlük ve hırs bizi buralara getirdi. Antroposen çağı hoşluğuyla gelmedi, fırtınasıyla da çökertiyor.
İyice sıkıştığımız hayatlarda umudumuzu korumaya çalışıyoruz. Umudumuzu korurken, sağlığımızı da unutmuyoruz. Unutmamalıyız çünkü. Beden, ruh, akıl hepsi bir olmadan kendimizi, değerlerimizi, sağlığımızı, çocuklarımızı, toplumumuzu, kültürümüzü ve zihnimizi koruyamayız. Bu da önemli şüphesiz fakat, olay sadece temiz ve sağlıklı gıdaya ulaşmak değil artık.
Etrafımızdaki yangın çemberi bir hayli büyüdü. Biz de sırt sırta dayanıp, dayanışarak bir çember olup yangını geriye püskürtmedikçe bu kıskaç kapanmayacak. Ekonominin gıda üzerindeki oyunu; giderek şirketlerin güdümüne ve menfaatine bırakılan tarımsal üretim, yok edilmeye çabalanan ve elinden toprağı alınan küçük çiftçi, artan gıda fiyatları, çocuklarda beslenme eksikliği, eğitimi geriye götüren reformlar. Hepsi birbiriyle o kadar bağlantılı ki. Gözlerimizi, aklımızı ve ruhumuzu bunlara bütüncül şekilde kocaman açıp, bağlantıların gözümüzün önünde nasıl oluştuğunu gördükten sonra, birbirimize ellerimizi uzatmamak niye? Tutunmazsak birbirimize, bu dalgalar bizi alıp götürecek.
Bir araya gelelim, topluluklar, kooperatifler, birlikler, bostanlar kurmadan; oturup aynı mahallede birlikte çay içip iki sohbet etmeden o eller ve gönüller hep birbirine yabancı kalacak. Gelin bunu birlikte kıralım. İletişim kanallarımızı açalım. Çabalayanları destekleyelim, onlarla deneyimleyelim, yaşayalım, birlikte öğrenelim ve çoğalalım. Evet, bu duygusal bir yazı. Çünkü harekete geçmemiz gerek. Duralım, biraz ve kendimizi dinleyelim, hala harekete geçmediysek kendimizi dinlemeden ve halimizi görmeden bunu yapmak mümkün olmayacak sevgili okur. Sana elimi uzatıyorum, tutar mısın? Etrafında en yakın bulduklarınla bunu konuşmaya ve “sağlıklı gıdaya nasıl ulaşırım?” sorunu paylaşmaya var mısın? Bunu bir oyun gibi düşün ve bu oyuna bir kez başladığında sürekli öğrenecek ve hangi yolda ilerlemen gerektiğini adım adım keşfedeceksin. Kendi deneyimimden yola çıkarak, sana söz veriyorum.
Yaşamaya devam, görüşürüz!
— — — — — — — — — — —
📢 Yaşam İçin Toprak Derneği’nin Yeşil Mektup E-Bülten 1. Sayısında 23 Mayıs 2024 tarihinde yayınlanmıştır.
☑️ https://yasamicintoprak.org/yesilmektup-1
Davetleri için sevgili Elif Çatıkkaş ve sevgili Yasemin Kırkağaçlıoğlu arkadaşlarıma çok çok teşekkür ederim. 🤗